SNOOPY. Mutluluk
Sıcak Bir Battaniyedir Charlie Brown – Charles M.Schulz
Charlie Brown’ın kaç yaşında olduğunu bilmiyorum. 5 ya da en
fazla 6 yaşında olmalı. Hiç okula gittiğini görmedim. Arkadaşları da keza. Ama
eminim okuma biliyordur. Snoopy serisinin tutkunu değilim, bu yüzden hakkındaki
bilgilerim kısıtlı. Fakat bu, karakterlerine, diyaloglarına, çizimlerine
bayıldığım gerçeğini değiştirmez. Türkçe’de son derece kısıtlı görebildiğimiz
bu esaslı diziden çıkan kitabın farkına varır varmaz siparişini geçtim. Geldiği
gibi de okudum. Üstelik her zamanki gibi yalnız da değil, oğlumla birlikte.
Belki de böylesi kitapların en güzel tarafı da bu. Oğlunuzla birlikte büyük
zevk alarak okuyabileceğiniz kaç kitap vardır ki? Ama Snoopy asla bir çocuk
kitabı değil. Çocukların da anlayabileceği bir dilde yazılmış olması onu çocuk
kitabı yapmıyor. Karakterleri henüz okula gitmeyen ama dertleri bizimkilerden
çok farklı olmayan veletlerin öyküsünü anlatıyor Schulz. Neredeyse inanılmazı
mümkün kılıyor, çocukların dünyasını büyüklerin anlamasını ya da hemen hemen
anlamasını sağlıyor. Oğlum henüz okuma bilmiyor, öğrendiğinde çok seçeneği
olacak okumak için. Ama başka ne okursa okusun eğer bir tane bile Snoopy
okumayacaksa okumayı hiç öğrenmesin daha iyi. Umarım günün birinde okuduğumuz
bir Snoopy hikayesi hakkında oğlumla konuştuğumu göreceğim.
Saksı Olmanın Faydaları
– Stephen Chbosky
Afişi, IMDB yorumları ve Emma Watson yüzünden ilgimi çeken
bu kitabın filmi düşük beklentilerime rağmen beni izler izlemez çarpmıştı. Çok
sebebi var elbet ama en önemlisi başkarakterin hayatın acımasız gerçekleri diye
nitelendirilen klişeyle çarpışmasının samimi anlatımıydı. İzlediğim zamanki
ruh halime cuk oturuyordu. Benim için acıtıcı olansa karakterle aramızdaki yaş
farkıydı. Kitabını almam ve yaramı kanatana kadar deşmem kaçınılmaz oldu.
Farklı olarak kitap bana daha neşeli, iç ferahlatıcı geldi. Aslında film sadık
bir uyarlama ama yine de farklı mecralarda olmasından ötürü kitabın etkisi ayrı.
Yazarın muhtemelen kendi hayatından izler taşıyan romanı filme çevirmek
istemesi de takdire şayan. Sanki hikayesini başkasının kayda almasına yüreği el
vermemiş. Birçoklarına bu hikaye yeni bir Amerikan ergen büyüme masalı gibi
gelebilir ve oldukça sık ele alınmış bu tarif artık sıkmaya başlamış da
olabilir ancak yüzeyinde öyle görünse de romanın farkı hikayeyi ele alış
biçimi. Bana göre, yazar bize bir büyüme masalı anlatmak istemiyor ya da derinlerde
sıkışmış bir trajediyi keşfetme hikayesi de, benzer olaylar başımıza gelmemiş
olsa da hepimizi etkileyebilecek içten bir yüzleşme öyküsü anlatıyor. Kendi
karakterimizle ve başımıza açtığı onca dertle yüzleşip herkesten önce kendimize
dürüst olmamız gerektiğini gösteriyor. Özellikle sonlara doğru Emma’nın
başroldeki saf delikanlıya tembihlerinden anladığım bu. Belki de ben mesajı
böyle almak istemişimdir. Herhangi bir günün herhangi bir zamanında kitabı veya
filmi hangisini isterseniz rahatlıkla okuyabilirsiniz.
Eve Dönmenin Yolları –
Alejandro Zambra
Zambra’yı ilk kez Bonzai romanıyla duymuş ve okumuştum. Türkçe’deki
yeni romanını merakla bekliyordum. Sağ olsun Notos çok bekletmeden yayınladı. Zambra’dan
öğrendiğim, az lafla kocaman olduğunu düşündüğümüz dünyaları anlatabilmek. Bu romanında
ne acılı olduğunu uzaktan da olsa duyduğumuz, okuduğumuz, izlediğimiz bir diktatörlüğü
anlatıyor. Ve aslında bize çok yakın bir hayat anlattığı. Tercih ettiği yol ise
dikkat çekici. Kesinlikle büyük acılardan, haksızlıklardan, arka planlarda
dönen adaletsizliklerden bahsetmiyor, çoğunu roman harici yayınlardan öğrenme şansımız
hep var çünkü. Bize o günlerde yolunu bulmaktan bahsediyor sadece. Buradaki anlam
ilk aklınıza gelen değil elbet, kaybolmuş birinin eve dönüş yolunu bulmasını
kast ediyorum. Büyük haksızlıkların olduğu zamanlarda yaşananlar o denli acı ve
yakıcıdır ki yazmak isteyen bir insanın aklına bu acıları anlatmaktan başkası
gelmez belki, ya da başkasını yazmayı hafiflik olarak algılayabilir. Küçük
çocukların kaçırılıp öldürüldüğü, kayıpların akıbetinin belirsiz olduğu, çok
sevdiğin arkadaşlarının birer birer yok edildiğini gördüğün zamanlarda oturup
hiç bunlardan bahsetmeden bir şeyler yazılabilir mi? İşte Zambra, gözümüze
sokmadan haksızlıklarla dolu bir dönemi anlatmayı başarıyor, hem de çok az sayfayla başarıyor. Kitap
bittiğinde tuhaf bir şekilde olanlar hakkında hiç bilginiz olmasa da o günlerde
yaşayanlar gibi hissedebildiğinizi fark ediyorsunuz. Yazmanın sırrı burada
gizli olsa gerek.
Profesör Y ile Konuşmalar – Louis-Ferdinand
Celine
Celine en sevdiğim yazarlardan biridir.
Üstelik bunu tek kitapla başarmıştır, Gecenin Sonuna Yolculuk. Ama ne kitap!
Gerçek bir kılavuzdur. Ne zamandır ondan yeni bir şeyler okumayı bekliyorduk ve
bu senenin en hoş sürprizlerinden biri oldu, Profesör Y ile Konuşmalar. Celine
okuyanlar diline aşinadır, bu yüzden kitaptaki makineli tüfek saldırısına
hazırdırlar ama onlardan biri olarak ben bile anlatısının bu kadar eğlenceli olacağını
beklemiyordum. Yayıncıların, yazarların, okurların hep beraber oluşturdukları
camiaya adeta top, tüfek saldırıyor yazar. Lafların çoğu hepimize dokunuyor ama
bu kurgu profesörün çemkirmelerini ben çok sevdim. Kendiyle dalga geçemeyen
insanların hiçbir zaman dürüst bir kahkaha atamayacaklarına inandığım için
Celine’in cesareti ve sivri dili her zaman hayranlığımı kazanmıştır. Bazen
düşünürüm keşke daha fazla metin okuma şansımız olsaydı kendisinden ama o anlar
çabuk geçer, bu isteğim de bencil ve açgözlü bir saldırıdan başka nedir ki? Ben
kimim ki yazardan böyle bir talepte bulunma hakkımı kendimde buluyorum? Sonra benimkinin
talep değil de yeni yıl dileği gibi boş ama bir sonraki yıla uyanırken yataktan
az da olsa daha umutlu kalkmamızı sağlayan bir hayal olduğuna ikna oluyorum.
Sakinleşiyorum. Ardını düşünmeden arada bir boş hayallere kapılmak
isteyen herkese öneririm.
Kim Lan Bu Hayatımın
Erkeği – Deniz Özturhan
Deniz benim arkadaşım. Ancak listemde olmasının sebebi bu
değil. O hep çok iyi bir yazardı ve kitabını okuyan herkes sonunda bunun
farkında. Esasen kitabın basılmasından önce de bir blog dolusu insan bu
gerçeğin farkındaydı zaten. Kitap olsa olsa bu gerçeği taçlandırmıştır. E,
yazarına da böylesi bir taç yakıştı doğrusu. Blog kültürü popülerleştikçe
bayağı olanla olmayanın ayrışması zorlaştı. Ancak keskin gözlere ve
saptırılmamış zihinlere sahip olanlar için halen çok zor değil bu ayrım. Benim
bu konudaki kriterim belli, akılda kalıcılık. Ancak kalıcılıktan anladığım,
duvar yazıları gibi manşetlik cümleler değil benim için, ya da twitter
cephesinde paylaşılmaya doyulmayan özlü sözler de. Yazının bütünüdür benim için
önemli olan. Bir metin içinden cımbızla seçilmiş cümlelerle değil başından
sonuna dek bütünüyle değerlidir. İşte Deniz’in de başardığı bu bence. Kendine
has dilinden taviz vermeden ve anlattığı meseleleri gönlüyle seçerek kitlelere
ulaşmayı beceriyor. Niyeti parlak cümlelerle izleyici toplamak değil, yer yer başlıkta
sorduğu sorunun izinden giderek, bazen kafasına takılanları takip ederek, çokça
da karşılaştığı insanları anlatarak bir neslin sesi oluyor. Önemli olan ona hak
verenlerin sayısı değil, anlattıklarının ne kadar sahici olduğu. Tüm bunları
yaparken didaktik olmaktan uzak durabilmesi de ayrı bir takdir sebebi. Ortalığa
saçılan bunca, bayağı yastık muhabbeti içinde parıldayan bu denemeye bir şans
verin derim ben. Umarım gün gelir yazarın ve dilinin hak ettiği bir kurmaca da
okuruz.
Şeytan Tangosu – Laszlo
Krasznahorkai
2013’ün sonlarında okumaya başladığım bu romanı henüz
bitirmedim. Yine de bu listede olmasını istedim. İlginç bir atmosferi var çünkü
romanın. Daha önce okuduğum hiçbir romana benzemiyor. Birinci bölüm nefes
kesiciydi. Olaylar neredeyse gerçek zamanlı ilerliyor ve hayatın somut gerilimi
an be an hissediliyor. Temponun düşük olması metnin sürükleyiciliğine zarar
vermiyor bence ama şurası bir gerçek ki böyle romanları doğru yerde doğru
zamanlarda okumak da önemli. Okumaktan başka bir işin dikkatinizi dağıtmasına
izin vermemelisiniz. Mümkünse yalnız olmalı ve dışarının sesinden yalıtılmış
bir odada bu roman okunmalı. Yoksa içine girmek gerçekten zor. Kendinizi bir
kere olayların geçtiği mekanlarda hayal ettikten sonra gerisi çorap söküğü gibi
gelecektir. Yardımcı olur mu bilmem ama romanın en az onun kadar başarılı bir
sinema filmi de mevcut. Yalnız biraz uzun. 450 dakika kadar. Romandaki
atmosferi ekranda görmek isteyenler filmini izlemeyi deneyebilirler. Farklı
dünyalardan bir roman okumak isteyenler için.
bilokuna bazen girilebiliyo bazen girilemiyo yaw.
YanıtlaSil:)
şu gety'leri gördüm de almadım baktım ama.
şeytan tangosu hatırlamadım belki de bilmiyorum ama okumadım.
arkadaşın deniz kitabı gördüm ama okumadım. bakayım madem.
o da bizdenmiş he.
selin :) öbür kitabı efsane ya.
zambra kitabı hatırlamadım.
saksı önemli yaa.
gönülçelen gibi. catcher yani.
ay snoopiii.
türkçe ingilizce buldukça alır okurum ki.
hatta haftasonu almıştım bi sahaftan.
:)
yazdıkça yazasım geliyor. bitmiyor bu kitaplar. geriye dokuz tane falan kaldı sanırım. zambra'yı oku mutlaka derim. şilili gencecik bir yazar. saksı ile çavdar tarlasında çocuklar'ı bir tutamam valla. biri güzel bir kitap diğeri resmen tarih. ama biraz tarzları benziyor, orası doğru.
YanıtlaSil