kim?

yaşamayanbilir

24 Ağustos 2012 Cuma

Beş Şart - IV



IV – Niyet

“Biliyorsun, ben onun yüzüne karşı söylemiştim.”

“Ne demiştin, ağbi?”

“İlla mini etek mi giymemiz gerekiyor ilgilenmen için, demiştim. Aylarca peşinden koştum işimi halletsin diye. Ama adamın derdi başka. Aklı fikri orasında, umursadığı yok ki dertlerimizi.”

“Doğru söylüyorsun.”

“Haklıyım tabi, onun ne mal olduğunu bilmeyen mi var şirkette. Geçenlerde alt kattaki Melahat Hanım'a beraber evine gitmeyi teklif ettiğini duymayan kalmadı. Ondan önce de stajyerin birine telefonunu vermiş. Kız iki gün ağlamış, ailesi duyunca işe göndermemişler kızı bir daha. Dava açmadıklarına dua etsin. Zaafı var adamın, tedavi edilmeli.”

“Bazen bana bile bakışlarından tedirgin oluyorum.”

“Sen işine yaramazsın. Adamın derdi başka. Zamanında yapamadıklarının peşinde. Gençken kesin kimse yüz vermiyordu buna, şimdi bir şey olduğunu sanıyor ya,  gücünü kullanmak istiyor. Başımıza herkesi müdür yaparlarsa olacağı bu.”

“Bırak Allah aşkına, onun müdürlüğünden ne olacak, takan mı var. Sen olsaydın başka, senin adın yeterdi. Müdürlük unvanla bitmiyor, içini dolduramadıktan sonra…”

“Deli miyim müdür olacağım, kelle koltukta çalışacağıma evime gider işime gelirim. Bu kadar.”

“Ama sonra da böyleleri başımıza geliyor, yediğimizi burnumuzdan getiriyor.”

“Oğlum, biraz sabır. Onun da zamanı gelecek elbet. Yavaş yavaş kuruyorum ben sehpayı. Yakında ipi çekilecek. Şu iznimi versin hele, döndükten sonra bakacağız çaresine.”

“Yapma ya, korkulur valla senden. Desene yakında terfin hazır.”

“Sadece terfi mi, alt kattaki yavruları ona kaptıracağımı mı sanıyorsun?”

“Ne diyeyim, yamansın ağbi. Gel yukarıda sana bir yemek ısmarlayayım?”

“Yok oğlum, niyetliyim ben.”

“Ha, tamam o zaman.”

Beş Şart - II



II – Ezan

Aylardır beklediği an gelmişti. Ömrü boyunca canlı izleyemeyeceğini sandığı İrlandalı şarkıcı az sonra sahneye çıkacaktı. Aslında haksız da sayılmazdı, şarkıcı yıllar önce müziği bırakmıştı ve bir daha turneye çıkmayı düşünmüyordu. Ne var ki bütün birikimlerini yitirince hiç gitmeyi düşünmediği uzak diyarlardan bile konser tekliflerini kabul etmişti. Yeni albümünü turnede tamamlayıp yılsonunda piyasaya sunmayı tasarlıyordu. Sahneye elinde gitarıyla tek başına çıkacaktı. Daha fazlası ilave masraf demekti, büyüleyici sesi kalabalığı etkisi altına almaya yeterdi. Söyleyeceği ilk şarkının notalarını çalmaya başladığında en öndeki hayranlarından biriyle göz göze geldi. Minyon, küt saçlı bir kızdı. Saç kesimi yıllar öncesinde kalmıştı. Kıpırtısız gözlerini şarkcının yüzüne dikmişti. Sanki yüzünde, kimselerin fark edemediği bir mimik yakalama peşindeydi. Oysa bu anı aylardır bekleyen kız neyin peşinde olduğunu bilemeyecek kadar şaşkındı. Sesini duymadan bir hafta bile geçiremezken, o şimdi kanlı canlı karşısındaydı. İlk şarkıyı bu yüzden hiç dinlemedi. Ancak ikinci şarkının ortasında müziğin farkına vardı. Saçı başı karışmış, üzerinde tek renk bir tişört, olanca sadeliğiyle şarkıcının varlığı geri kalan her şeyi silmişti. Söylediği şarkının sözlerini unutsa, notaları karıştırsa, konser boyunca sahnede uyuklasa bile umurunda değildi. Ezbere bildiği şarkıları tekrar dinlemek için burada değildi. İstediği onu izlemekti, onunla aynı mekânda olmak, aynı havayı solumak ne demek, onu öğrenmekti. Ancak öğrendiğini kimseye anlatamayacağını da biliyordu. Merak eden buraya gelmeliydi, yanında olmalıydı. Konserin ortalarına doğru nihayet gözlerini şarkıcıdan alıp etrafında gezdirdi. Herkes hipnotize olmuş gibi sahneye bakıyordu. Yalnız olmadığına sevindi. Bu da bizim ibadetimiz diye geçirdi içinden, yüzlerce insan bir arada tutkunu olduğumuz nağmelere ruhumuzu açıyoruz. Her birimiz başka yerde olamayacak kadar kırılganız, dokunsalar paramparça olacağız. Ama bir arada olduğumuz sürece kimse bize dokunamaz. Derken kimse ne olduğunu anlamadan bir anda müzik kesildi.

Ezan okunuyordu.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Beş Şart - I



I – Tanıklık

Savunmasız insanların yataklarında diri diri yakıldıklarına, yeryüzünün çatırdayıp üzerindekileri yuttuğuna, aklı geri soyu kıt canlıların keyif uğruna yok edildiğine, kefeni satılık çocukların güçleri tükenene kadar sömürüldüğüne, bedeni kayıp kızların ergenliklerinin doymaz şehvetlere pazarlanarak kutlandığına,  öfkeli inançların dualar mırıldanarak ölüme ve öldürmeye teslim olduğuna, dünyevi zevklerden mahrum hayatlara gıpta edip tıka basa tüketenlere, hitabet sanatına mazhar öncülerin kitleleri cüzdanlarına göre yönetmelerine, gerçeğin peşindeki akılların toplu bir coşkunlukla susturulmasına, canlı canlı gömülmesine, beyinlerinin işlevi yitene dek uyuşturulmasına, korkak ve suskun kalabalıkların içinde titrek ama sürekli yanan mum ışıklarına, bu ışığın izinde yolunu arayan körpe zihinlere ve her sabah yeniden doğan tertemiz güne ve Allah’tan başka tanrı olmadığına, Muhammet’in onun temsilcisi ve kulu olduğuna tanığım.