kim?

yaşamayanbilir

30 Mart 2015 Pazartesi

Terk edilmiş gibi duran





Kapıya dokundum, toz içindeydi, hafifçe tıklattım. Kimsenin açmasını beklemiyordum, kendim açıp içeri girdim. Keskin bir leş kokusu karşıladı beni, mendilimi çıkarıp burnumu kapattım. Muhtemel bir sokak kedisi cesedi aramaya başladım. Alt katta döşemesi çürümüş koltuklar, kaplaması soyulmuş camlı bir vitrin, ipliği sökülmüş eski bir kilimden başka kayda değer bir şey yoktu. Yukarı kata çıktım. Mutfak yukarıdaydı, banyoyla birlikte. İçerideki buzdolabı çoktan bozulmuştu, içi tamtakırdı. Kap kacaklar temizdi, sanki yeni yıkanmış gibi bulaşık sepetinin içine düzgünce dizilmişti. Musluğu açtım, su akıyordu. Köşede tüplü bir ocak dikkatimi çekti, tüpü kontrol ettim, doluydu. Terk edilmiş gibi duran bu taş ev, sırlarını bana yavaş yavaş açıyordu.
Banyonun yanındaki odada, yatağın yanı başındaki beşiğin içinde buldum kokunun kaynağını. Ölü bir dişi kedi ve memesine uzanmış halde hareketsizce yatan üç yavrusu. Anneleri kesinlikle ölmüştü, kafasının yarısı kemirilmişti ama yavrulardan birinin boynu hala sıcaktı. Açlıktan değil kıpırdamaya gözlerini açmaya bile mecali yoktu. Onu orada bırakıp ahşap pencereden aşağıya baktım. Pencere bakımsız arka bahçeye bakıyordu. Birileri vakti zamanında şeftali yetiştirmeyi denemiş, ağaç biraz büyüyene kadar sabretmiş ama meyve vermesini beklemeden bahçeyi kendi haline bırakıp terk etmişti sanki.
Yatağa uzanıp düş kurduğum günler aklıma geldi. Büyüyünce, ama çok büyüyünce, bana tahammül edebilen birini seveceğim, dünyanın öteki ucunda bahçeli bir evimiz olacak, alt katını dostlarımızı ağırlamak için üst katını kendimiz için kullanacağız, kedilerimiz yanı başımızda uyuyacak, bahçemizde yetiştirdiğimiz meyveleri yiyerek güne başlayacağız.  Ne sıradan, ne çok tüketilmiş bir hayaldi bu. Hayatımın kontrolünü başkasına bırakacağımı hisseder hissetmez onu terk etmiştim. Şimdi ben de başkasının hayalinde terk edilmiş gibi durandım. Kapıdaki cümlenin ne anlama geldiğini hatırladım, okuduğum bir kitaptandı. O zaman yazarın ne demek istediğini anladığımı sanmıştım; bu ıssız köşede, sessiz evde, çürümenin koktuğu, meme bekleyen cesetler arasında emin değildim artık.
Nefesi halen sıcak yavru kediyi uzanıp annesinin koynundan kucağıma aldım, yatağa oturdum. Ağzı açıktı, gözleri kapalı. Benden ne istediğini biliyordum. Gözlerimi kapayıp ben de, uzandım. Bu sefer düş kurmayacaktım, bir yerlerden süt bulmalıydım.