kim?

yaşamayanbilir

27 Temmuz 2012 Cuma

Öfkeden



Adamın biri bütün gün öfkeden kuduruyormuş. Yaşadığı dünya ona dar geliyormuş. Gezmek görmek, yeni insanlar tanımakmış istediği. Ama gidecek yeri yok, kalacak yeri ise çokmuş. Her gün farklı bir evde kalıyormuş. O kadar çok seveni varmış ki onların sevgisine ister istemez karşılık vermek zorunda kalıyormuş. Aksi takdirde kendisine gösterilen sevgiyi boşa harcadığını düşünürmüş.
Yine bir sabah, karşılıksız kalmasın diye sevdiği bir arkadaşının evinden ayrılıp her gün üzerine oturduğu kaldırımına doğru yürürken aklına bir fikir gelmiş. Kimseye söylemeden terk edecekmiş şehri. Şehir dediğim de ufacık bir köy aslında, birkaç hükümet binası, bir iki güvenlikli site, kocaman bir dinlenme parkı, uzun ve kalabalık ana cadde, eskimiş futbol stadından ibaret. Kimseye söylemeden giderse kimseyle vedalaşmak zorunda kalmayacağından vicdanı rahat olacakmış. En azından o öyle düşünüyormuş.
Günün sonunda şehri terk edeceğinden, bir ümit doğmuş içinde. Belediye binasına gidip boş boş sıra beklemiş, selamlara karşılık vermiş, memurlara hal hatır sormuş, çaylarını içmiş, önceki gün oynanan maçın hakemine küfretmişler. Oradan siteler mahallesine gidip apartmanların önünde pinekleyen güvenlik görevlileriyle şakalaşmış, samimiyetlerini istismar ederek korudukları apartmanların bahçesinde dolanmış, birkaç kamelya, biraz da nergis yaprağı koparıp bozukluk cebine sokmuş. Sıkılınca oradan parka gitmiş. Oynayan çocukları izlemiş. Köpeğin birine tükürmüş ama köpek ona yüz vermemiş. Acıkınca yakındaki bakkaldan bir paket bayat çiğdem dilenmiş yüzsüzce. Tuzlu çiğdemleri afiyetle çitletmiş. Susamış bu sefer de o kadar çiğdemi mideye indirince. Caddeye doğru yollanıp yorgancının önündeki hayrattan musluğa ağzını dayayarak soğuk bir su içmiş. Yine de seviyormuş insanlar onu, sokakta karşılaştığı biri maça davet etmiş. Bağırıp çağırmış statta, rakip kaleciye kızmış, atlamış tellerden sahaya girmiş, kovalamış zavallı kaleciyi. Yaka paça dışarı atmışlar bizimkini ama kimse kızmamış ona, sadece sırtını sıvazlayıp bir daha yapmamasını tembihlemişler.
Günü çok güzel geçiyormuş da azalan öfkesi bir türlü geçmek bilmiyormuş. Artık öfkeden kudurmuyormuş ama yaşadığı şehrin sakinlerine karşı gizli bir öfke içinde hala varmış. Her şey onlardan dolayı ve onlara rağmenmiş. Güneş batınca şehrin çıkışına kadar koşmuş ve tam çıkış tabelasının dibine yığılıp kalmış. Üzerinde güle güle yazılı tabelayı nefes nefese inceliyormuş. Rengini, yazı karakterlerini, ortasındaki kurşun deliklerini aklından bir daha çıkmamak üzere incelemiş. Sakinleştiğinde üzerindeki çamurlu pantolonu ve çime bulanmış gömleğiyle gitmeye hazırmış. İlk adımı attığında içindeki öfkeyi arkasında bırakabileceğini hissetmiş. Sevinçle adımlarını hızlandırmış ve tüm öfkesini tüketene dek yürümeye devam etmiş. İçindeki öfke tamamen bitip yerini yepyeni bir umuda terk ettiği an pili bitmiş bir oyuncak gibi devrilivermiş. Gözleri açık kalmış.