kim?

yaşamayanbilir

10 Kasım 2011 Perşembe

6 – Rain Man


1988 : Barry Levinson

Tek cümleyle
Bir yuppie’nin otistik kardeşi aracığıyla bencilliğinden sıyrılışı

Ne zaman
1991 yılı içinde bir gece

Nerede
Batman’da, TV karşısında, TRT’de.

Önemi
80lerde çocuktum. Neler olduğunun farkında değildim. 90ların sonuna doğru önceki on yıl hakkında okuduklarım beni aydınlattı. Dünyada ve yaşadığım ülkede 80li yıllar farklı tezahür etmiş. Dünya, tabi burada kastedilen gelişmiş ülkelerin kapalı dünyasıdır, kapitalizmin en cengaver zamanlarını yaşarken ülkem yeni tanışıyordu bu cengaverle. Haliyle o zamanın toplumsal sonuçlarının filmlere yansımasını ancak yıllar sonra belki 90ların sonuna doğru okumaya başladık ya da bendim bir tek belki geç kalmış olan.

Dünyamızda halen yaşayan bir tür olarak başkasının parasından para yapan sahtekar para simyacıları brokerlar veya dilimizce simsarlar ile tanışmam mevzubahis film sayesinde oldu. Filmi izlemeden önce karakterin ilgimi çeken tek yönü kendisini canlandıran aktördü zira bu ünlü şahıs rüyalarımızı süsleyen karşı cinsin duvarlarını süslüyordu ve o zamanlar o duvarların yakınında olmak için sağ gözümü verirdim. Ne var ki filmi izledikten sonra itiraf etmem gerekirse özdeşlik duyduğum otistik kardeş olmuştu ve bir zamane nördü olarak çok da garip değildi bu. Tabi ki Dustin Hoffman’ın bunda rolü büyüktü ama sanırım esas pay, karakter ile paylaştığımı düşündüğüm duygularımındı. Kendimi fazla önemsemem sebebiyle karakterin yeteneklerinin bazılarına sahip olduğumu düşünüyor, onun yaptıklarını yapmaya çalışıyordum. Ne var ki yıllar sonra filmi tekrar izlediğimde karakterle yetenekten çok sosyallik konusunda ortaklıklar taşıdığımı fark ettim. Demek ki filmde beni asıl etkileyen insanlarla ilişki kuramayan bir adamın zaman içinde biriyle dans edebilecek kadar sosyalleşmesiydi.

Yönetmen bu dönüşümü farklı bir şekilde züppe kardeşe de yaptırarak aynı zamanda bir dönem eleştirisine giriyor. Cruise’ın cuk oturan oyunculuğu ile çizilen yakışıklı, iş bitirici, meşgul erkek imajını kardeşine gösterdiği sevgisi ile tamamlıyor. Böylece film otizmden biraz bahsederek başka bir hastalığı iyileştiriyor. Filmin sonunda ise Hoffman ait olması gereken yere geri dönüyor. Aslında kimse onu kabullenmiş olmuyor hastalığıyla, sadece güzel bir deneyim yaşamış olmakla kalıyor.

Özetle tam da akademinin sevebileceği ve hürriyet pazarın şiddetle önerebileceği bir film. Açıkçası listeme girmesinin sebebi zamanında beni gerçekten etkilemiş olması. Özellikle otistik karakterin yeteneklerini sergilediği sahnelere bayılırdım. Ancak zamanla filmin etkisi solmaya başladı ve geriye dönüp baktığımda filmin ana mesajında ciddi kusurlar bile buluyorum. Yine de geçmiş hep o zamanki haliyle güzel ve şimdiden geriye dönüp baktığımızda tek yapabildiğimiz o anları da kabullenmek. Neden sevmediğimizi bilmek bazen neden sevebileceğimizi de öğretebilir bize.

Ödül
Filme akademi bayıldı, en iyi film ve yönetmen de dahil olmak üzere 4 kez ödüllendirdi. Hoffman kariyerinin zirvesine ulaştı belki de. Cruise ciddi bir aktör olma yolunda ilk adımı attı. Yönetmen Levinson ise kalburüstü filmler yönetse de bir daha bu seviyeye çıkamadı.

Yıllar Sonra
Otizmin halen tedavisi araştırılıyor. Arada filmlerde çıkıyor karşımıza.
Filmdeki Iko Iko adlı Belle Stars şarkısı kültleşti. Halen retro kültürün vazgeçilmez öğelerinden. Hoffman uzun süre akademinin radarından uzak kaldı. Cruise ise Vietnam gazisi olup ödülüne kavuştuktan sonra yavaş yavaş kendini tarikata verdi. Bir yerlerde embriyo yemekle meşgul olabilir.