kim?

yaşamayanbilir

2 Ağustos 2011 Salı

Korkmadığın sürece güvendesin



Kendimi bildim bileli korkağın tekiyim. Korkudan dilim çözülmüş, sevmekten önce korkmayı öğrenmiş ve sevdiğinden öncelikle korkması gerektiğine uzun süre inanmış sıradan bir TC vatandaşıyım. Okulu severdim ama öncelikle korkardım. Kötü not almaktan, küçük düşürülmekten, başarısızlıktan, öğretmenlerimden hep korkardım. Çalışma motivasyonumun ana kaynağı korkuydu, istek değil. Ödevlerim biter bitmez, korkumu yok edip asıl istediklerime koşuyordum. En çok korkan en çok çalışıyordu ve en çok çalışan da örnek gösteriliyordu. Örnek bir çocuk olarak içinden gelen oynama arzusu, karşı cinse merak, yeni yerler keşfetme dürtüsü gibi tehlikeli içgüdüleri mümkün olduğunca yok sayıyordum. Bu duyguları hayal dünyasında tatmin etmeye çalışıyordum. Böylece hayal gücü gelişmiş, çalışkan, çoğunluğun gözünde başarılı, doğduğu günkü kadar korkak bir çocuk olmuştum. Büyüdükçe bilgim arttı, tecrübem de ama korkaklığım hep sabitti. Ne yazık kı yalnız olmadığımı biliyordum.

Yaklaşık 1 ay önce, ülkenin yaşadığım topraklarına uzak, doğduğuma yakın bir köşesinde korkakların yönettiği bir grup cesur genç, başka korkakların yönettiği diğer bir grup cesur genç ile karşılaştı. Birbirlerini tanıdıklarını sanmıyorum. Birbirlerinden nefret mi ediyorlardı, bilmiyorum. Farklı doğrulara inandırılmışlardı sadece. Görevleri bu doğrular uğruna savaşmaktı. Cesurdular çünkü ölümüne savaştılar. Korkaktılar çünkü kendi ve diğerlerinin yaşam haklarını gasp edebileceklerini emredenlere karşı en temel haklarını savunamadılar. Diğer korkakları korumak için, korkaklık üzerine kurulmuş düzenin devamı veya yine korkaklık üzerine kurulacak yeni bir düzen için öldüler. Buna rağmen halen kimse neden öldüklerini bilmiyor. Neden sorusunun yeterli bir cevabı kimsede yok. Cevap vermek yerine korkuyoruz ve kabuğumuzun içinde güvenli hayatımızı sürdürmek için yanımızdaki korkaklar ile beraber başkalarını suçluyoruz, nefret ediyoruz, kavga ediyoruz, tartışıyoruz, atıp tutuyoruz, susuyoruz, konuşturmuyoruz, dinlemiyoruz, geçmişi deşiyoruz, kinle bileniyoruz, çocuklarımızı ama sadece kendi çocuklarımızı koruyoruz, bağırıyoruz, yüksek sesle marşlar söylüyoruz, yetersiz bilgilerimizle ahkam kesiyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz, ağlıyoruz, gerçek gözyaşlarımız var ve kurumalarını beklemeden uykuya dalıyoruz, uyuyabiliyoruz çünkü günahsızız çünkü hiçbir şey yapmadık, tüm ömrümüz hiçbir şey yapmamakla geçti. Yaşamayı bu şekilde hak ettik. Korkakça ama uzun bir yaşam.

Ülkenin doğduğum topraklara uzak, yaşadığıma yakın bir köşesinde, korkaklar için hazırlanmış bir yaz gecesinde, korkularını cesaretiyle yenmeye çalışan genç bir müzisyen, en iyi bildiği şeyi, en iyi bildiği şekliyle icra etmek için, güzel sesini ana diliyle en güzel gösterebildiği için, korkak yüreklerimizi cesaret dalgalarıyla titretme iddiasıyla sahneye çıktı ve şarkılarını söyledi. En cesurunun bile dayanma sınırı iki şarkıydı ve üçüncü şarkının başında cesaret dalgaları yok edildi, tüm korkaklık sahneye yağdı. Orada değildim ama orada olsaydım ne yapacağımı biliyorum. Hiçbir şey. Tıpkı diğerleri gibi. Ben de diğerlerini protesto ederdim, ıslıklara ıslıkla cevap verir, belki birileriyle dalaşırdım bile ama yapacaklarım hiçbir şeyden öteye gitmezdi. Marşını okuyup, minderini atıp mekandan çıkan veya protestolara destek vermesine rağmen çıkmayıp konserin sonunda alkışlayan ya da protestolara tepki göstermesine rağmen genç müzisyenin sahneyi terk etmesini engelleyemeyenlerden biri olurdum. Barış isteyen, bunun için elinden geleni yaptığına inan, vicdanı rahat (yeni bir ölüm ve ardından günah çıkartma mecburiyeti bırakan yeni bir cenaze törenine dek), fikri belli, yapacakları sınırlı, herhangi bir korkak.

Korkaklığımın farkında olmam beni cesur biri yapmıyor. Bunları yazmış olmak da. Beni korkak yapan yaşantımın kendisi. Arzuların kol gezdiği bir dünyada mana arayışı içinde boşluğa düşme, bu boşluğu korkakça sahiplenme ve her eylemin ardında yüce bir idea varmış gibi davranma, öyle gösterme, başkalarından ve kendinden korkaklığı gizleme, suratımı gördükçe dehşet içinde, ellerimi gördükçe titremeden duramayan ve kalbimi her sallantıda çarpan, hepsi içine düştüğüm deliği tıkamakta.

Kelimeler en kolay sığınaklardır kalem tutabilenler için ve aynı zamanda en müthiş korunaklardır dışarıda olup bitenlere karşı. Dışarıda ne olduğunu bilmek için ise keşfetmek gerek ve her keşif cesareti gerektirir.

Cesaret tehlikelidir, öldürebilir, korkaklık ise ölümün ta kendisidir.


Not: Başlık eski bir öykümündür. Saf ve umut dolu olduğum zamanlara ait bir öyküydü. Günler bana gösterdi ki, başlığım sadece iyi niyetli ve safça bir beklentiden ibaret değilmiş aynı zamanda elinden hiçbir şey gelmeyen ve bunu sahte cesaretinin arkasında gizleyen bir ödleğin büyük yanılgısını da içeriyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder