Kapıya dokundum, toz içindeydi,
hafifçe tıklattım. Kimsenin açmasını beklemiyordum, kendim açıp içeri girdim.
Keskin bir leş kokusu karşıladı beni, mendilimi çıkarıp burnumu kapattım.
Muhtemel bir sokak kedisi cesedi aramaya başladım. Alt katta döşemesi çürümüş
koltuklar, kaplaması soyulmuş camlı bir vitrin, ipliği sökülmüş eski bir
kilimden başka kayda değer bir şey yoktu. Yukarı kata çıktım. Mutfak
yukarıdaydı, banyoyla birlikte. İçerideki buzdolabı çoktan bozulmuştu, içi
tamtakırdı. Kap kacaklar temizdi, sanki yeni yıkanmış gibi bulaşık sepetinin
içine düzgünce dizilmişti. Musluğu açtım, su akıyordu. Köşede tüplü bir ocak
dikkatimi çekti, tüpü kontrol ettim, doluydu. Terk edilmiş gibi duran bu taş
ev, sırlarını bana yavaş yavaş açıyordu.
Banyonun yanındaki odada, yatağın
yanı başındaki beşiğin içinde buldum kokunun kaynağını. Ölü bir dişi kedi ve
memesine uzanmış halde hareketsizce yatan üç yavrusu. Anneleri kesinlikle
ölmüştü, kafasının yarısı kemirilmişti ama yavrulardan birinin boynu hala
sıcaktı. Açlıktan değil kıpırdamaya gözlerini açmaya bile mecali yoktu. Onu
orada bırakıp ahşap pencereden aşağıya baktım. Pencere bakımsız arka bahçeye
bakıyordu. Birileri vakti zamanında şeftali yetiştirmeyi denemiş, ağaç biraz büyüyene
kadar sabretmiş ama meyve vermesini beklemeden bahçeyi kendi haline bırakıp
terk etmişti sanki.
Yatağa uzanıp düş kurduğum günler
aklıma geldi. Büyüyünce, ama çok büyüyünce, bana tahammül edebilen birini
seveceğim, dünyanın öteki ucunda bahçeli bir evimiz olacak, alt katını
dostlarımızı ağırlamak için üst katını kendimiz için kullanacağız, kedilerimiz
yanı başımızda uyuyacak, bahçemizde yetiştirdiğimiz meyveleri yiyerek güne
başlayacağız. Ne sıradan, ne çok tüketilmiş
bir hayaldi bu. Hayatımın kontrolünü başkasına bırakacağımı hisseder hissetmez
onu terk etmiştim. Şimdi ben de başkasının hayalinde terk edilmiş gibi
durandım. Kapıdaki cümlenin ne anlama geldiğini hatırladım, okuduğum bir
kitaptandı. O zaman yazarın ne demek istediğini anladığımı sanmıştım; bu ıssız
köşede, sessiz evde, çürümenin koktuğu, meme bekleyen cesetler arasında emin
değildim artık.
Nefesi halen sıcak yavru kediyi
uzanıp annesinin koynundan kucağıma aldım, yatağa oturdum. Ağzı açıktı, gözleri
kapalı. Benden ne istediğini biliyordum. Gözlerimi kapayıp ben de, uzandım. Bu
sefer düş kurmayacaktım, bir yerlerden süt bulmalıydım.